Son günlerde, İsrail’in Gazze’ye yönelik düzenlediği operasyonlar sırasında su bekleyen çocukların öldürülmesi, dünya çapında büyük bir infiale neden oldu. Olayla ilgili yapılan açıklamalarda, İsrail ordusunun katliamı “teknik bir arıza” olarak nitelendirmesi ise tepkilerin daha da büyümesine sebep oldu. Bu trajik olay, savaşların ve çatışmaların bir kez daha masum hayatlar üzerinde yarattığı yıkıcı etkileri gözler önüne serdi.
21 Ekim 2023 tarihinde, Gazze Şeridi'nin merkezi bölgelerinden birinde, İsrail ordusunun gerçekleştirdiği bir hava saldırısı sırasında su kuyusu başında bekleyen çocuklar hedef alındı. Olay, bölgede mevcut olan su krizinin daha da derinleşmesine neden olurken, uluslararası insan hakları örgütleri ve dünya genelindeki sivil toplum kuruluşları tarafından büyük bir kınamayla karşılandı. Su kuyusu başındaki çocukların öldürülmesi, yalnızca insanlık dramını değil, aynı zamanda bölgedeki su krizinin ne kadar derinleştiğini de gözler önüne serdi. Bu tür olayların eşi benzeri görülmemiş bir şekilde artması, uluslararası güvenliği tehdit ederken, durumu değerlendiren analistler, olayın insani boyutunun ön planda olduğunu vurguladı.
Olayın ardından birçok ülke ve uluslararası kuruluş, İsrail’in bu eylemini sert bir dille kınadı. Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi, acil toplantı yaparken, BM İnsan Hakları Yüksek Komserliği, “Bu durum, orantısız güç kullanımı ve sivil halka yönelik hedefli saldırıların bir örneğidir” ifadelerini kullandı. Ülkelerden gelen tepkilerin yanı sıra sivil toplum örneklerinin de artması dikkat çekti. Basın açıklamaları yapan sivil toplum örgütleri, bu tür saldırıların asla kabul edilemeyeceğini vurguladı. Bununla birlikte, dünya genelinde sosyal medya platformlarında da #ChildrenNotTargets etiketiyle başlatılan kampanya, olayın ciddiyetini bir kez daha gözler önüne serdi.
İsrail hükümeti, saldırının ardından ortaya çıkan uluslararası tepkilere yanıt olarak çeşitli açıklamalarda bulundu. “Arıza” savunması, birçok insan tarafından skandal olarak değerlendirildi. Birçok uzman, bu tür bir açıklamanın insani değerlere hakaret olduğunu ve savaş zamanında bile geçerli olamayacağını belirtti. Bu durum, şiddet sarmalında kaybedenlerin her zaman masum siviller olduğuna işaret ederken, çatışmaların ne kadar karmaşık bir yapıya sahip olduğunu ve kesinlikle çözüm bekleyen meseleler olduğunu ortaya koydu.
İsrail’in “arza” savunması, sadece çocukların yaşamlarını kaybetmesine büyük bir hakaret olmanın yanı sıra, uluslararası hukuk açısından da ciddi sorunlar barındırıyor. Uzmanlar, bu tür hızlı ve sonuçsuz açıklamaların savaş suçu olabileceğine yönelik kaygıları artırdığını belirtti. Bu olay, savaşta kazanımlar elde etmeye çalışırken, masum insanların hayatlarını hedef almanın doğuracağı sonuçları yeniden düşündürtecek nitelikte. Her ne kadar bu tür eylemler belirli hedeflere ulaşmak için yapılsa da, uluslararası toplumun dikkatini çekmekte ve kınanmakta gecikmeyeceği aşikar.
Özellikle çocukların savaşların en büyük kurbanı olduğu gerçeği, tüm insanlığın sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Çocuklar, inançları, kökenleri veya milliyetleri ne olursa olsun, savaşın acımasızlığına maruz kalıyor. Kötü muamelelere ve yıkıcı sonuçlara tabii tutulan çocukların, gelecekteki kuşaklara verebileceği büyük zararlar ortadadır. Çocukların geleceği için durmaksızın çalışması gereken politikaların, güçlü bir sesle birlik olması gerekiyor. Salgın savaşların bir sonucu olarak toplumsal yaşamlarda meydana gelen derin yaralar ve travmalar, yeni nesillerin gelişimine büyük engeller koymaktadır.
Sonuç olarak, su bekleyen çocukları hedef alan bu trajik olay, dünya gündeminde sağlam bir yer edinmiş durumda. Sadece milletlerin savaş politikalarının değil, aynı zamanda insanlığı nasıl düşüneceğimizin de bir yansıması olarak değerlendirilebilir. İnsani değerlere ve haklara saygının önemi, her geçen gün daha da derinleşen çatışmaların içinde özellikle gözler önündeki gerçekleri sunuyor. Umut, savaşların bir an önce sona ermesi ve insanlık onuruna saygının yeniden tesis edilmesidir. Bu tür olayların meydana gelmemesi için uluslararası toplumun birlikte hareket etmesi ve güçlü bir duruş sergilemesi elzemdir.