Son dönemlerde artan aile içi şiddet olayları, toplumda büyük bir endişe kaynağı olmaya devam ediyor. Ancak bazı durumlar var ki, bunlar tüm toplumun vicdanını derinden yaralıyor. Son olayda, 2 yaşındaki kızına şiddet uyguladığı gerekçesiyle gözaltına alınan bir baba, polisin yaptığı operasyonla tutuklandı. Olay, özellikle bölgedeki aileler tarafından yoğun bir şekilde kınanırken, söz konusu durumun arka planı ve yasal sürecin nasıl işleyeceği merak ediliyor.
Olay, İstanbul'un kenar mahallelerinden birinde yaşandı. İddialara göre, baba, 2 yaşındaki kızına psikolojik ve fiziksel şiddet uygulayıp, çocuğun durumu komşularının dikkatini çekti. Komşular, küçük kızın kıyafetlerinde ve vücudunda çeşitli morluklar fark etti. Durumu hemen yetkililere bildirdiler. Olay yerine gelen polis ekipleri, küçük çocuğu evden alarak sosyal hizmetler birimine teslim etti. Yapılan incelemelerde, çocuğun maruz kaldığı şiddetin boyutları herkesi şaşkına çevirdi.
Baba, komşuların ihbarı üzerine gözaltına alındı. Emniyet Müdürlüğü’ne götürülen baba, burada ifadesini verdi. İfadesinde, çocuğuna şiddet uyguladığını itiraf eden baba, “Çocuk çok huysuzdu, bazen kontrolümü kaybediyordum,” şeklinde savunmada bulundu. Ancak bu ifade, yetkililere ve psikologlara göre ciddi bir sorun teşkil ediyor. Çocuklara uygulanan şiddet sadece fiziksel değil, psikolojik anlamda da uzun süreli etkiler bırakabiliyor.
Polis, baba hakkında 'çocuğa karşı şiddet' suçlamasıyla dava açtı. Olayla ilgili yürütülen soruşturma devam ediyor. Çocuğun sağlık durumu hakkında ise olumlu rapor alındı. Küçük kızın tedavisi ve psikolojik destek süreci, sosyal hizmetler tarafından yürütülmeye başlandı. Bu tür olayların önlenmesi adına aile içi eğitimler ve farkındalık projelerinin artırılması gerekliliği gündeme geliyor.
Bu olay, sadece bir babanın yaptığı eylemin ötesinde, aile içi şiddeti ve bunun sonuçlarını gözler önüne seriyor. Olayın duyulmasının ardından birçok vatandaş, sosyal medyada #ÇocukHakları etiketiyle paylaşımda bulunarak, bu gibi durumların kesinlikle kabul edilemeyeceğini ifade etti. Çocukların korunması ve aile içindeki şiddetin önlenmesi adına toplumun bütün kesimlerine önemli görevler düştüğü bir kez daha anlaşıldı.
Sözü edilen olaydan sonra, devlete ve sivil toplum kuruluşlarına düşen görevlerin öneminin altı çiziliyor. Eğitim programları ve toplumsal farkındalık projeleriyle, aile içi şiddetin önüne geçmek için etkin stratejiler geliştirmek şart. Bu tür olayların sadece hukuki değil, aynı zamanda sosyal ve eğitimsel boyutları da değerlendirilerek, ailelerin bilinçlendirilmesi sağlanmalıdır.
Sonuç olarak, iki yaşındaki bu masum çocuğun yaşadığı travma, aslında toplum olarak hepimizi derinden etkilemeli. Her bir bireyin, çocukların korunmasına yönelik duyarlılığı artırması ve şiddetin her türlüsüne karşı durması gerekmektedir. Herkesin üzerine düşen sorumluluklar var; gerek aile içerisinde, gerekse toplum genelinde çocukların güvenliğini ve sağlığını korumak tüm vatandaşların ortak görevidir. Bu olay, bir an önce gerekli önlemlerin alınması gerektiğini vurgulayan bir uyarı niteliğindedir.